Anayasa Mahkemesi, tanınmış markalar için re’sen red gerekçesini oluÅŸturan 556 sayılı KHK’ nin 7/1 (i) maddesini iptal etti. İlgili maddede ancak sahibinin izin vermesi halinde tescile olanak sunulurken, ÅŸimdi ise ancak itiraz yoluyla tanınmış marka baÅŸvuru ve tescilleri engellenebilecektir. Aksi takdirde üçüncü bir taraf tescil edebilecektir.
Ancak, tescilli olsa bile tanınmış marka sahibi dava yoluyla yine markanın iptali sağlanabilir ama iptalin kesinleştiği ana kadar markanın kullanımı engellenemeyeceği gibi, iptal edilse dahi tazminat ve ceza koşulları oluşmayacaktır.
Sonuç olarak tanınmış tüm markalar, bundan sonra aynı veya benzer marka tescilleri engellemek için çok daha dikkatli olarak markaların takip etmek zorundalar.
İlgili karar üzerine yazılarımızı ayrıca makalelerimizde incelemekle birlikte kararın tam metnini aşağıda paylaşıyoruz.
ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı :
2015/33
Karar Sayısı :
2015/50
Karar Tarihi :
27.5.2015
R.G. Tarih-Sayı :
2.6.2015-29374
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN : Ankara 3. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi
İTİRAZIN KONUSU : 24.6.1995 tarihli ve 556 sayılı Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’nin 7. maddesinin birinci fıkrasının (ı) bendinin Anayasa’nın 2., 5., 13., 35., 48. ve 91. maddelerine aykırılığı ileri sürülerek iptaline karar verilmesi istemidir.
I- OLAY
Türk Patent Enstitüsü aleyhine açılan Türk Patent Enstitüsü Yeniden İnceleme ve DeÄŸerlendirme Kurulu kararının iptaline iliÅŸkin davada, itiraz konusu kuralın Anayasa’ya aykırı olduÄŸu kanısına varan Mahkeme, iptali için baÅŸvurmuÅŸtur.
II- İTİRAZIN GEREKÇESİ
Başvuru kararının gerekçe bölümü şöyledir:
“ANAYASAYA AYKIRILIK İDDİASI VE GEREKÇESİ
I- Anayasa’ya aykırılığı itiraz yoluyla ileri sürülen hüküm
Somut olayda Mahkememiz önündeki uyuÅŸmazlığa uygulanması söz konusu olan ve fakat Anayasa’ya aykırı olduÄŸu deÄŸerlendirilen hüküm 556 sayılı KHK’nin 7/1-i madde ve bendidir. 556 sayılı KHK’nin 7. maddesinde sayılan tescil engelleri kamu düzeni ile ilgilidir ve mutlak ret nedenleri olarak adlandırılırlar. Bu nedenle TPE tescil sürecinde mahkemeler ise yargılama sürecinde resen dikkate almalıdır (Yasaman, Marka Hukuku, 1. Bası İstanbul 2004, C. I, s. 224). Zira bu nedenler, herhangi bir ayırt edici gücü bulunmayan ya da ticaret alanında herkesin kullanımına açık tutulması gereken, yanıltıcı, kamu düzenine, toplumun dini ve ahlaki deÄŸerlerine aykırı olduÄŸu kabul edilen iÅŸaretlerin tescil edilmemesi amacını taşırlar (Y. 11. HD, 26.11.1999 T. ve E. 99/5790; K. 9490).
Mutlak red nedenleri arasında öngörülen 556 sayılı KHK’nin 7/1-i bendi ise “Sahibi tarafından izin verilmeyen Paris SözleÅŸmesinin 1 inci mükerrer 6. maddesine göre tanınmış markaların,” tescil edilemeyeceÄŸi hükmünü amirdir. Bu düzenlemeden hareketle Türk marka hukukunda Paris SözleÅŸmesinin 1 inci mükerrer 6. maddesine göre tanınmış markaların TPE tarafından aynı veya benzer mallar için tescil edilmeyeceÄŸi, bir baÅŸka ifadeyle re’sen korunacağı kabul edilir (Yasaman, age, s. 245). Bu nedenle TPE baÅŸvuruyu mutlak red nedenleri yönünden incelerken, KHK’nin 7/1-i bendini de gözetir. DiÄŸer taraftan bu mutlak red nedeninin varlığı TPE tarafından bir ÅŸekilde atlanmış ve baÅŸvuru tescil edilmiÅŸ ise, 556 s. KK’nin 42. maddesi uyarınca tanınmış marka sahibi hükümsüzlük davası açarak tescil edilen sonraki markayı terkin ettirebilir.
BilindiÄŸi gibi, ülkemizin de taraf olduÄŸu Paris SözleÅŸmesi’nin, 1. mükerrer 6. maddesi, “Birlik ülkeleri, tescilin talep edildiÄŸi ülkenin yetkili makamları tarafından söz konusu ülkede bu anlaÅŸmadan yararlanacağı kabul olunan bir ÅŸahsa ait olduÄŸu aynı veya benzer ürünlerde kullanıldığı herkes tarafından iyi bilindiÄŸi mütalaa edilen bir markanın karışıklığa meydan verebilecek surette örneÄŸini, taklidini veya tercümesini yapan bir fabrika veya ticaret markasının tescilini gerek mevzuatı izin verdiÄŸi taktirde doÄŸrudan doÄŸruya gerekse ilgilinin isteÄŸi üzerine ret veya hükümsüz kılmayı taahhüt eder” hükmünü taşımaktadır.
Paris SözleÅŸmesi’nin 1. mükerrer 6. maddesinde düzenlenen “herkes tarafından bilindiÄŸi kabul edilen” marka, BirliÄŸe üye bir ülkede maruf (tanınmış) hale gelmiÅŸ markayı ifade eder. Dolayısıyla dünya çapında tanınmışlık aranmaz. SözleÅŸmeye üye ülkelerden en az birinde veya bir kısmında tanınmış olma yeterlidir. Bu tür markaların Paris SözleÅŸmesinin 1. mükerrer 6. maddesinden yararlanabilmesi için, koruma talep eden markanın Türkiye’de herkes tarafından bilindiÄŸinin kabul edilmesi yeterli olup, markanın ülkemizde fiilen kullanılması, baÅŸka bir deyiÅŸle bu marka ile üretim ve pazarlama yapılması zorunlu deÄŸildir.
Yukarıda ifade edildiÄŸi üzere, bu tescil engeli 7. maddede düzenlendiÄŸinden mutlak red nedenleri arasında yer alır ve re’sen gözetilir. Paris sözleÅŸmesinin anılan hükmü ile getirilen korumanın kapsamı, tanınmışlığın kabul edildiÄŸi aynı veya benzer mallar ile sınırlıdır.
Bununla birlikte, ülkemizin 1995 yılından bu yana taraf olduÄŸu, Ticaretle BaÄŸlantılı Fikri Mülkiyet Hakları (TRİP’s) AnlaÅŸması’nın 16/2, 1. cümle hükmü, Paris SözleÅŸmesi’nin 1. mükerrer 6. maddesinin gerekli deÄŸiÅŸiklikler yapılmış olarak hizmetlere de uygulanacağını, 16/3 hükmü ise, korumanın uygun bulunduÄŸu ölçüde, markanın tescil edildiÄŸi mal veya hizmetlere benzemeyen mal veya hizmetlere de uygulanacağını belirterek koruma kapsamını geniÅŸletmiÅŸtir.
Ancak tanınmış markalara farklı sınıflardaki mal / hizmetler yönünden tanınan bu geniÅŸletilmiÅŸ korumanın uygulanabilmesi, tanınmış markanın her ÅŸeyden önce Türkiye’de (TPE’de) tescil edilmiÅŸ olmasını gerektirir. İkinci olarak sonraki baÅŸvuru veya markanın bu mal veya hizmetlerle ilgili kullanımının, tescilli (tanınmış) markanın sahibi ile bir baÄŸlantı olduÄŸu ve kullanımın tanınmış marka sahibinin menfaatlerine zarar verme olasılığının bulunması aranır. DiÄŸer taraftan, TRİP’s madde 16/2, 2. cümle hükmü, “herkesçe biliniyor olma” deÄŸerlendirmesinde “halkın ilgili kesiminin” dikkate alınmasının gerekli ve yeterli olduÄŸunu kabul etmiÅŸtir. Åžu halde, 556 sayılı KHK’nin 7/1-i ve 8/4 madde hükümleri, Paris SözleÅŸmesi’nin 1. mükerrer 6 ve bu sözleÅŸmeyle getirilen korumanın sınırlarını geniÅŸleten TRİP’s madde 16 hükümleri ile birlikte yorumlanmalıdır.
Gerçekten de KHK’nin 8/4 hükmü, bir markanın aynı veya benzerinin, farklı mal ve hizmetlerde kullanılabileceÄŸi ilkesini açıkça ifade eder. Ancak tanınmış markalar bu ilkenin istisnasını oluÅŸturur. Buna göre, toplumda tanınmışlık düzeyine ulaÅŸmış olması koÅŸuluyla, tescilli bir markanın, aynı veya benzerinin, farklı mal ve hizmetlerde kullanılması amacıyla yapılan marka baÅŸvurusu, tanınmışlığından haksız yarar saÄŸlanabileceÄŸi, itibarına zarar verebileceÄŸi veya ayırt edici karakterini zedeleyici sonuçlar doÄŸurabileceÄŸi durumlarda, itiraz üzerine ret edilir.
Şu halde, bir markanın toplumda tanınmışlık düzeyine ulaşması, tek başına KHK 8/4 hükmü anlamında bir başvurunun reddi için yeterli değildir. Ayrıca başvuruya konu işaret ile tanınmış markanın aynı veya benzer bulunması ve anılan maddede sayılan üç halden en az birinin gerçekleşmesi gerekir. Bu haller, 1- Markanın tanınmışlığından haksız yarar sağlanabilmesi, şöhretini sömürmesi, 2- İtibarına zarar verebilmesi, 3- Ayırt edici karakterini zedeleyici sonuçlar doğurması bir başka deyişle sulandırmasıdır.
Oysa, çaÄŸdaÅŸ marka hukuku ve 556 sayılı KHK’ya mehaz teÅŸkil eden AB Marka Direktifi (Council Directive 89/104/EEC of 21 December 1988 to Approximate the Laws of the Member States Relating to Trade Marks) ve ilgili düzenleme itibariyle aynı içeriÄŸe sahip olan anılan Direktifi deÄŸiÅŸtiren 2008/95/EC sayılı Direktif’te 556 s. KHK 7/1-i madde ve bendinin bir karşılığı yoktur. Zira marka baÅŸvuru ve tescili ile önceki marka ya da hak sahiplerinin bir baÅŸvuruya yönelik itiraz konuları, artık günümüzde tamamen liberal ve serbest piyasa koÅŸullarının ihtiyacına göre, TC Anayasasının 48. maddesi kapsamında, çalışma ve sözleÅŸme hürriyeti çerçevesinde düzenlenmektedir. Bu nedenle, tanınmış markalara iliÅŸkin sadece 556 sayılı KHK’nin 8/4 hükmünün karşılığı, Direktifte, önceki haklara dayalı diÄŸer red veya hükümsüzlük nedenleri baÅŸlığı altında 4. maddenin (3) bendinde ve nisbi red nedeni, bir baÅŸka ifadeyle önceki marka veya baÅŸvuru sahibinin itirazı halinde incelenebilecek bir itiraz gerekçesi olarak düzenlenmiÅŸtir.
Esasen bu düzenleme biçimi, devletin (TPE’nin) kime hangi markanın verileceÄŸini ya da devredileceÄŸini temel hak ve hürriyetlerin, serbest piyasa ekonomisi ilkelerinin önüne geçerek kamusal yönü bulunmayan nisbi red nedenlerine dayalı olarak belirleme, hiç bir görev ve yetkisi olmadığı halde tescil edilmiÅŸ (bir kısım) markaları koruma ya da korumama, dahası tüm bu uygulamaları 556 sayılı KHK ile yapılmış ve TBMM’nin onayından geçmeyen idari bir tasarruftan ibaret düzenlemeye dayalı olarak, 1995 yılından bu yana yaklaşık 20 yıldır devam ettirilmesi sonucunu doÄŸurmuÅŸtur. Somut uyuÅŸmazlıkta da TPE, baÅŸvuruyu önceki tanınmış markaya iÅŸaret olarak benzer olduÄŸundan bahisle ve farklı sınıflarda da olsa, tescil istemini içeren baÅŸvuruya konu 43. sınıftaki restoran hizmetlerini 29, 30. Sınıflardaki mallarla benzer bularak reddetmiÅŸtir.
Mahkememiz 556 sayılı KHK’nin somut uyuÅŸmazlığa uygulanması söz konusu olan 7/1-i hükmünün, birbiriyle baÄŸlantılı temelde üç noktada Anayasa’ya aykırı olduÄŸu kanaatindedir. Bunlar, mülkiyet hakkı kapsamında bulunan ve bir sınai hak türü olan marka hakkına iliÅŸkin düzenleme ve sınırlandırmaların, kanun yerine bir Kanun Hükmünde Kararname ile yapılmış olması; marka hakkının doÄŸumu, sınırlandırılması ve korunması hususlarıyla iliÅŸkili nisbi nedenlerin, mutlak red nedeni olarak düzenlenmesi suretiyle, hukuk devleti ilkesine aykırılık yapılması ile çalışma ve sözleÅŸme hürriyeti ilkelerine aykırılıktır. Dolayısıyla 556 sayılı KHK’nin 7/1-b bendine iliÅŸkin düzenlemenin Anayasa’ya aykırılığı iki baÅŸlık altında açıklanacaktır.
II- Temel Hak ve Hürriyetlerden olan Marka Hakkına İlişkin Düzenlemenin KHK ile Düzenlenmesi
TC Anayasası’nın Cumhuriyetin nitelikleri baÅŸlığını taşıyan 2. maddesi “Türkiye Cumhuriyeti’nin, baÅŸlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devleti” olduÄŸunu belirler. Dolayısıyla hukuk devleti olma vasfı Cumhuriyetin, insan haklarına saygılı, demokratik, laik ve sosyal bir devlet olmasının temeli ve teminatıdır. Zira bir devlet hukuk devleti olduÄŸu takdirde, hangi yetkinin hangi otorite tarafından ve nasıl kullanılacağı, açık, denetlenebilir ve öngörülebilir, adalet ve eÅŸitlik ilkelerine uygun ÅŸekilde hukuk kuralları ile belirlenir.
Dolayısıyla dayanağını Anayasa ve yasalardan almayan hiç bir yetki kullanılamaz. Yasama yetkisi de “Türk Milleti adına Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından kullanılır. Bu yetki devredilemez” (AY m. 7). Bununla birlikte AY m. 91 uyarınca, sınırlı ve belirli hallerde, Türkiye Büyük Millet Meclisi, Bakanlar Kuruluna kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisi verebilir. Kanun hükmünde kararname çıkartma yetkisi verilemeyecek konular ise maddede, “sıkıyönetim ve olaÄŸanüstü haller saklı kalmak üzere, Anayasanın ikinci kısmının birinci ve ikinci bölümlerinde yer alan temel haklar, kiÅŸi hakları ve ödevleri ile dördüncü bölümünde yer alan siyasî haklar ve ödevler” olarak belirlenmiÅŸtir.
Dolayısıyla Anayasa’nın ikinci kısmının birinci bölümünde düzenlenen temel haklardan mülkiyet hakkının (AY:m.35) bir türü olan marka ve markadan doÄŸan hakların kanun hükmünde kararnamelerle düzenlenmesi mümkün deÄŸildir. Salt bu nedenle somut uyuÅŸmazlığa uygulanması söz konusu olan 556 sayılı KHK’nin 7/1-i bendi Anayasanın 2., 35. ve 91. maddelerine aykırı olup iptalinin talep edilmesi gerekmiÅŸtir. Nitekim bu husus 556 sayılı KHK’nin 42/1-c hükmünün iptaline iliÅŸkin AYM’nin 9.4.2014 tarih ve 2013/147 esas, 2014/75 karar sayılı kararı ile de benimsenmiÅŸtir.
III- Hukuk Devleti İlkesine ve Mülkiyet Hakkına Aykırılık
Yukarıda belirtildiÄŸi üzere, hukuk devleti ilkesine TC Anayasası’nın Cumhuriyetin nitelikleri baÅŸlığını taşıyan 2. maddesinde yer verilmiÅŸtir. Bu ilke, Devletin her türlü eylem ve iÅŸlemlerinde uyması gereken hukuk kurallarının olduÄŸu, böylece vatandaÅŸlar yönünden tam bir hukuki belirliliÄŸin ve güvencenin saÄŸlandığı bir toplum düzenini ifade eder. Ancak hukuk devleti ilkesinin salt Anayasa’da yer alması yeterli olmayıp, ilkenin hayata aktarılması bazı somut koÅŸulların gerçekleÅŸtirilmesine baÄŸlıdır. Anayasa Mahkemesi ‘Hukuk Devleti’ ilkesi bir kararında tanımlamıştır.
Öncelikle Uşak Patent uzmanları tarafından hazırlanan ve marka tescil kriterlerini, resen RET ve/veya itiraz üzerine RET gerekçelerini Marka Tescili Nedir ve Nasıl Yapılır başlıklı yazımızdan ve marka araştırma yaparken dikkat edilecek önemli hususları ise marka sorgulama başlıklı yazılarımızı ve tüm marka işlem ücretleri sayfamızı incelemenizi öneriyoruz.
Buna göre, “Anayasa’nın 2. maddesine göre, Cumhuriyetin temel ilkeleri arasında sayılan hukuk Devleti, insan haklarına saygılı ve bu hakları koruyan, adaletli bir hukuk düzeni kuran ve bunu sürdürmekle kendini yükümlü sayan, bütün iÅŸlem ve eylemleri yargı denetimine baÄŸlı olan Devlettir. Böyle bir düzenin kurulması, yasama, yürütme ve yargı alanına giren tüm iÅŸlem ve eylemlerin hukuk kuralları içinde kalması, temel hak ve özgürlüklerin, Anayasal güvenceye baÄŸlanmasıyla olanaklıdır” (Anayasa Mahkemesinin, 1.7.1998 tarih ve Esas 1996/74; Karar 1998/45 sayılı kararı).
Åžu halde hukuk devleti ilkesinin salt Anayasa’da yer alması yeterli olmayıp, devletin tüm organlarının yetkileri, yaptığı iÅŸlem ve aldıkları kararların, yasalarda objektif, açık ve herkese eÅŸit uygulanabilir bir biçimde düzenlenmesi gerekir. Aksi halde vatandaÅŸlar yönünden hukuki güvenliÄŸin yeterince saÄŸlandığını söylemek olanaklı deÄŸildir. Bunun yanında, öncelikle yasa koyucu, norm koyarken insan hak ve özgürlüklerine getirilen sınırlandırmanın sınırı olarak ölçülülük ilkesi ile baÄŸlıdır.
Nitekim AY’nin. 5. maddesi, Devletin temel amaç ve görevleri arasında, “kiÅŸinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle baÄŸdaÅŸmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının geliÅŸmesi için gerekli ÅŸartları hazırlamaya” çalışmayı da saymıştır. 13 maddesinde ise, “Temel hak ve hürriyetlerin, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere baÄŸlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabileceÄŸini; bu sınırlamaların, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamayacağını” belirtmiÅŸtir. Temel hak ve hürriyetlerden birisi olan marka hakkına iliÅŸkin düzenlemelerde bu hakkın elde edilmesine getirilen sınırlandırmalar, açık, net, denetlenebilir, herkese eÅŸit uygulanabilir ve ölçülülük ilkesi ile baÄŸdaşır bir düzenleme ile yapılmak gerekir.
Somut uyuÅŸmazlıkta uygulanması söz konusu olan KHK’nin 7/1-i hükmü ile yapılan düzenleme anılan bu ilkelere tamamen aykırıdır. Zira madde ile nisbi red nedeni olarak, önceki marka veya tanınmış marka sahiplerince TPE veya mahkemeler önüne getirilmesi gereken bir hususun, mutlak red nedeni olarak öngörülmesi suretiyle, amaca uygun, bu amaçla sınırlı ve ölçülü, öngörülebilir ve tüm marka baÅŸvurusunda bulunan vatandaÅŸlara eÅŸitlik ve adaletli bir ÅŸekilde uygulanabilir bir düzenleme yapıldığını kabule imkan yoktur.
Oysa 556 sayılı KHK’nin 7/1-i bendi Tanınmış markalara, esas olarak aynı, aynı tür, benzer veya iliÅŸkili mal ve hizmetler yönünden koruma saÄŸlamaktadır. Bu tür bir düzenleme, kamusal hiç bir yönü olmayan, bu nedenle nisbi (önceki tanınmış marka sahiplerinin) itirazı üzerine verilmesi gereken bir korumanın, oldukça geniÅŸ ve amacı aÅŸar ÅŸekilde saÄŸlanması anlamını taşımaktadır.
Nitekim bu geniÅŸ koruma TPE’ nin Marka BaÅŸvurularının İncelenmesine uygulanması beklenilen kılavuzda da kabul ve; “önceki markanın tanınmışlık düzeyi ve ayırt edicilik gücü dikkate alınarak karışıklığa neden olabilecek mal ve hizmetlerin kapsamı geniÅŸ tutulabilir” ÅŸeklinde açıkça ifade edilmiÅŸtir. Anılan deÄŸerlendirme ise, somut olayın tüm koÅŸulları, çekiÅŸmeli mal ve hizmetlerin niteliÄŸi ve ortalama tüketicilerinin algısına göre yapılması gereken ve daha önemlisi tarafların eÅŸit koÅŸullarda görüş ve delillerini sunabildiÄŸi bir itiraz incelemesi sonrası yapılabilecek bir deÄŸerlendirmedir.
Bu nedenledir ki, uygulamada bir baÅŸvurunun KHK 7/1-i bendindeki tescil engeline takılıp takılmayacağı tamamen incelemeyi yapan görevlinin sübjektif deÄŸerlendirme ve tutumuna baÄŸlı olarak gerçekleÅŸmektedir. Bu durum, baÅŸvuru sahipleri bakımından, nisbi red nedeni olarak ve itiraz halinde tartışılması gereken durumları, kamu otoritesinin re’sen ve ilgili tarafların görüş ve kanÄ